21 Ekim 2019 Pazartesi

çekirdek alegorisi

*

Tek başımayım, dışarıda, aidiyeti parçalarına ayırıp farklı biçimlerde birleştiriyorum. Her seferinde ortaya aynı şey çıkıyor, ben farklı bir sonuç uğruna usanmadan o parçalar nasıl oturursa bir şeyler değişir diyorum. Bununla birlikte o parçalar nasıl oturmazsa da bir şeylerin değişebileceğini düşünmem gerekiyor. Beynim bir aidiyet yolu yok oluyor, büzüşüp genleşiyor, sonu ve başı birbirinden ayırıyor. Arkamda iki kadın çok büyük bir hararetle çekirdek yiyorlar, ortamın hararetini duyumsuyorum, dudaklarındaki tuzun çabasızlığını ve bir paket çekirdeğin bile bir şeylere yetebildiği bildiğim bir mevcudiyeti. Oturup düşündüğüm o park, bu ufak tezahürden sonra benim cehennemim oluyor. Çekirdek alegorisi, zihnimin telâşını bir direnişe çağırıyor. Ben hâlâ, var olduğum bu uyumsuzluğu anlamlandırıp yoluma bakabileceğim ikinci bir yaşamı arıyorum. Çekirdek oluyorum, bazı şeylere yetebildiğimi anlayınca. Kadınların her ikisi de olabiliyorum çekirdekle yetirebileceğimi anlayınca bazı. O ortam olmuş oluyorum çoktan, ve olabildiğim her şeyi tekrar üretmektense yok etmeyi tercih ediyorum. Anlaması çok kolay olan var oluşu bir labirente çevirdiğim cahilliğini çiğnemeden tükürüyorum. İnsanlar gelip gidiyorlar, bana bir yararları olmuyor. İnsanlar gelip gidiyorlar ve ben o anlarda kendimden uzaklaşıyorum, çok basit şeyler uğruna.



*